28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli 28 Şubat süreci, Erbakan’ın istifasına ve REFAHYOL Hükûmetinin dağılmasına yol açmıştı.Eğitim Bir Sen Şanlıurfa Şube Başkanı İbrahim Coşkun 28 Şubat Dolayısıyla bir açıklamada bulundu.Başkan Coşkun “milletin değerlerine göre siyaset yapılmasına, toplumun inancını yaşama hakkına, ekonomik sistemin yağma düzeninden kurtarılmasına, insanca hayat standartlarının oluşturulması gayretine karşı siyasi, ekonomik ve sosyal ayrıcalıklar sahibi hegemonik güçlerin müesses nizamı koruma amacıyla gerçekleştirdiği bir darbedir.Bağlantılı oldukları dış güçlerin maşaları olarak 28 Şubat’ın darbe heveslisi paşalarının demokrasiyi, doğrudan değil de yargı, basın, iş çevresi, siyasiler ve sivil toplum örgütleri eliyle vesayet altına almak sebebiyle bu süreç literatüre ‘postmodern darbe’ diye geçmiştir. Bu süreçte, başta eğitim olmak üzere, sosyal, kültürel, ekonomik alanda gözlenen tüm İslami ve manevi hassasiyetlere militarist yöntemlerle yapılan gayrimeşru müdahaleler, toplumda korkunç bir gerilime ve psikolojik kaosa sebep olmuştur.Bütün darbeler gibi, millî iradeye karşı olduğu için dış bağlantısı açık ve tartışmasız olan 28 Şubat süreci, tüm değer ve birikimleriyle devlete, ülke ve millet çıkarına nefret ve düşmanlık üzerine kurulmuş, kurgulanmıştır. Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında halkın özgür iradesiyle iş başında olan 54. Cumhuriyet hükûmeti, antidemokratik dayatmalarla istifaya zorlanmış, iktidar ve Meclis devre dışı bırakılmış, yasa dışı olarak ihdas edilen Batı Çalışma Grubu tarafından yasaklara ve zorbalığa dayalı bir yönetim oluşturulmuştur. Bu zorbalık merkezince, hâkim ve savcılar başta olmak üzere, bütün adalet ve hukuk mensuplarına, gazeteci ve sivil toplum temsilcilerine brifing ve talimatlar verilmiştir. Bu süreçte binlerce insanımız, özellikle dinî ve demokratik tutumları sebebiyle fişlenmiş, çoğunun sorgusuz sualsiz hakkı gasbedilmiş, yok sayılmış, binlercesi tutuklanmıştır.İdeolojik nefretin fütursuz bir şiddet ve kıyımla insanımızı ötekileştirdiği bu keyfîlikler döneminde Türkiye’nin maddi, manevi tüm değerleri tehdit edilmiş, baskı altına alınmış, talan ve yağma edilmiştir. ‘Yeşil sermaye’ suçlamasıyla Anadolu’nun ekonomik birikimine el konulmuş, onlarca milyar dolarlık korkunç bir soygunla banka kasaları boşaltılmıştır. Kontrolden çıkan faiz, döviz, enflasyon ateşiyle birlikte ekonomik ve sosyal hayat felç olmuş; baskı ve zulümler, iç barışı ve sosyal düzeni tehdit eden huzursuzluklar üretmiştir. İnanç, düşünce ve ifade özgürlüğü yasaklanmış, bu gerekçeyle başörtülü öğrenciler okullara alınmamış, turnikelere ve ikna odalarına direnenlerin eğitim hakkı ellerinden alınmıştır. Çok sayıda kamu görevlisi yargısız infazlarla işten çıkarılmış, sürülmüş, cezalandırılmış, tutuklanmış; Kur’an kurslarının, imam hatip okullarının orta kısmının kapatılması, katsayı uygulamasının getirilmesi milletin tahammül sınırlarını aşmıştır.Bin yıl süreceği hezeyanı, faillerinin şuuraltı ve tarihsel husumetinin derin karanlık köklerini açıkça ele vermiştir. Hiçbir çağdaşlık veya irtica zırvası cürüm ve tertiplerindeki iğrençliği gizlemeye yetmemiştir. Bu kahredici durum, ‘beşli çete’ diye ünlenen sözde kimi sivil toplum örgütlerinin millete karşı darbecilerden yana faaliyetiyle daha da ağırlaşmıştır. Varlık temelleri ihanetin harcıyla karılmış bu örgütlerden kimilerinin bugün demokrasi adına arzıendam etmesi onların karakterlerine uygun düşmeyen bir görünüm değildir.28 Şubat zulmünün mimarlarının yargılanıp, hak ettikleri cezaya çarptırılmaları yeni Türkiye’nin bağımsız gücünü, hak ve adalet hassasiyetini, demokratik olgunluğunu göstermesi bakımından tarihî önemdedir. Ama asıl yargılama ve cezalandırma milletimizin vicdanında gerçekleşmiş, millete düşmanlıktan başka hüneri olmayan bu hainler sürüsü, millet için örmek istedikleri karanlık zindanlarda koyu, derin unutuluşa mahkûm edilmiştir. Ayrıca 28 Şubat’ın askeri kanadı dışında yargılanmayan hatta yeterince bu suçlarıyla gündeme bile getirilmeyen basın, sermaye ve sözde sivil toplum ayaklarının, yer yer bugün bile provokatif söylem ve eylem içinde olması üzücü bir durumdur.Eğitim-Bir-Sen olarak, hep hak ve özgürlükten, millî değerlerden, ülkemizden, insanımızdan yana olduk, olmaya da devam edeceğiz.Bu vesileyle Necmettin Erbakan’ı vefatının 12. yılında rahmetle anıyor; darbecileri ise lanetliyoruz.